Çığ
Kışın en soğuk günlerinden biriydi. Küçük köy, karla kaplı dağların eteğinde, sessizlik içinde uzanıyordu. Gökyüzü, gri bulutlarla örtülmüş, güneş ışıkları nadiren zemine ulaşabiliyordu. Köy halkı, sert kış şartlarına alışkındı, ancak bu yıl kış daha zorlu geçiyordu.
Yusuf, ailesiyle birlikte köyün dışındaki küçük bir evde yaşıyordu. Babası Muharrem, yıllar önce bu evi inşa etmişti ve Yusuf şimdi kendi ailesiyle birlikte burada yaşıyordu. Eşi Naciye, üç yaşındaki kızları Sakine’yle evde kalmıştı. O gün, Muharrem ve Yusuf, kış için yakacak odun toplamaya gitmeye karar verdiler. Naciye, Yusuf’a sarılarak vedalaştı. "Dikkatli ol," dedi, gözlerinde bir endişe parıltısı.
Dağın yamaçlarına tırmanırken, Muharrem oğluna eski günleri anlatıyordu. "Bu dağlar her zaman tehlikeliydi, ama dikkatli olursak hiçbir şey olmaz," diyordu. Yusuf, babasının her sözünü dikkatle dinliyordu. Babası, köyde herkesin saygı duyduğu bilge bir adamdı.
Günün ilerleyen saatlerinde, Yusuf ve Muharrem yeterince odun topladıklarını düşünüp eve dönmeye karar verdiler. Ancak dönüş yolunda, gökyüzü aniden karardı ve rüzgar şiddetlenmeye başladı. Kar fırtınası hızla yaklaşıyordu. Muharrem, "Hemen eve dönmeliyiz," diye uyardı. Yusuf, babasının gözlerindeki endişeyi fark etti ve içini bir huzursuzluk kapladı.
Eve doğru ilerlerken, dağın zirvesinden gelen uğultuyu fark ettiler. Muharrem, aniden durdu ve dikkat kesildi. "Bu ses... Çığ geliyor!" diye bağırdı. Muharrem ve Yusuf, hemen daha güvenli bir yere doğru koşmaya başladılar. Çığın sesi giderek yaklaşıyor, kar fırtınası da onları kör ediyordu. Yusuf'un aklında sadece Naciye ve Sakine vardı; onları bir daha görememek düşüncesi yüreğini sıkıştırıyordu.
Bir anlık dikkatsizlik, Yusuf'un ayağının kaymasına neden oldu ve yere düştü. Muharrem, oğlunun düştüğünü fark edip geri döndü. "Kalk Yusuf! Kalk!" diye bağırdı. Yusuf, zorla ayağa kalktı ve babasıyla birlikte kaçmaya devam etti. Ancak çığ, hızla üzerlerine geliyordu.
Sonunda, güvenli bir mağaraya sığınabildiler. Mağara girişini kar kaplamıştı, ama içerisi nispeten güvenliydi. Muharrem, "Burada beklemeliyiz. Çığ geçene kadar burada kalacağız," dedi. Yusuf, babasının gözlerindeki endişeyi fark etti. İlk kez, babasının korktuğunu görüyordu. Yusuf, "Ya eve dönemezsek? Naciye ve Sakine ne olacak?" diye düşündü. Kalbi hızla çarpıyordu.
Saatler geçti. Mağaranın dışından gelen çığ sesi sonunda kesildi. Muharrem, mağaradan dışarı çıkarak durumu kontrol etti. Çığ, köyün büyük bir kısmını kaplamıştı. Evler, kar altında kalmıştı. Muharrem ve Yusuf, köye geri dönmeye karar verdiler. Yusuf'un içi bir an önce ailesine ulaşma arzusu ile yanıp tutuşuyordu.
Köye vardıklarında, manzara korkunçtu. Birçok ev yıkılmış, insanlar çaresizlik içinde karın altındaki sevdiklerini arıyorlardı. Yusuf, evine koştu. "Naciye! Sakine!" diye bağırdı. Kapıyı açmaya çalıştı ama kar kaplıydı. Yusuf, çıldırmış gibi karları kazıyordu. O an, komşuları Kemal ve Melek yardıma geldiler.
Kemal, "Yusuf, sakin ol! Yardım edeceğiz," dedi. Hep birlikte karları kazmaya başladılar. Zaman geçtikçe Yusuf'un umudu azalıyordu. Ellerinin kanamasına aldırmadan kazmaya devam etti. Nihayet kapıya ulaştıklarında, içeriden bir ses duydular. Naciye'nin sesi! "Yusuf, buradayız! Sakine ve ben iyiyiz!" Yusuf'un gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Kapıyı açtıklarında, Naciye ve Sakine'yi sağ salim buldular. Yusuf, onlara sıkıca sarıldı.
Günlerce süren arama-kurtarma çalışmaları sonunda, birçok kişi kurtarıldı, ancak kayıplar da çoktu. Çığ, köyde derin izler bırakmıştı. Yusuf ve Muharrem, bu olayın ardından daha da güçlü bir bağ kurmuşlardı. Yusuf, babasının cesareti ve bilgeliği sayesinde hayatta kalmıştı. Artık dağın tehlikelerine karşı her zaman tetikte olacaklardı.
Bu olay, karın beyaz örtüsü altında saklanan tehlikeleri ve insanın doğayla mücadelesini anlatan bir hatıra olarak köyün tarihinde yerini aldı. Yusuf, her kış geldiğinde, ailesine ve köy halkına daha dikkatli olmaları gerektiğini hatırlatıyordu. Doğa, bazen en güzel yüzünün ardında en büyük tehlikeleri saklar.
Yorumlar
Yorum Gönder