Kızıl Gecenin Çığlığı
Ayvalı Köyü, eski taş evleri, dar sokakları ve bereketli tarlalarıyla bilinen, huzurlu bir Anadolu köyüydü. İnsanlar sabahın ilk ışıklarıyla tarlalara gider, akşamları ise köy kahvesinde toplanırdı. Ancak bu yaz, Ayvalı Köyü'nde huzur bozulacaktı.
Nazan, köye yeni atanmış genç bir öğretmendi. İstanbul'da büyümüş, modern ve yenilikçi bir kadındı. İlk geldiği gün köy meydanında çocuklara kitap okurken, köylüler onun ne kadar içten ve sevgi dolu biri olduğunu fark etmişti. Özellikle Zeynep ile hemen arkadaş olmuşlardı. Zeynep, köyün en güzel genç kadınıydı ve herkes tarafından seviliyordu.
Ferhat, köyün eski muhtarıydı. Halk arasında akıllı ve dürüst olmasıyla tanınır, saygı görürdü. Köyün gelişmesi için birçok proje başlatmış, halkın refahı için çalışmıştı. Hüseyin ise köyün imamıydı. Dinine bağlı ama hoşgörülü ve barışçıl bir insandı. Herkesin derdine ortak olur, insanları bir arada tutmaya çalışırdı.
Bir gün, köy meydanında büyük bir etkinlik düzenlendi. Nazan, çocuklara hikayeler anlatıyor, Hüseyin ise barış ve kardeşlik üzerine vaaz veriyordu. Ancak köyün dışından gelen Mahmut, radikal görüşleriyle tanınan bir hocaydı. Mahmut, köylülerin bu etkinliklere katılmasının tehlikeli olduğunu, geleneklerin yozlaştığını söyleyerek halkı kışkırtmaya başladı.
Kazım ağa ise, köyün zengin ve nüfuzlu kişisiydi. Binbir türlü dalavereyle köylülerin topraklarına el koymuş, vicdansız, üçkağıtçının biriydi. Köylülerin yeniliklerden, bilimden uzak, haklarını savunamayan, rahatlıkla sömürülebilen, cahil insanlar olarak kalması Kazım ağanın işine geliyordu. Bu yüzden, Nazan gibi modern ve yenilikçi biri köyde istemediği bir değişim demekti. Kazım ağa, Mahmut'un köydeki varlığını fırsat bilerek onunla işbirliği yapmaya karar verdi.
Mahmut, bir tarla karşılığında ağa ile anlaşarak köyde daha çok huzursuzluk çıkarmak için harekete geçti. "Bu yenilikler kızlarınızı kötü yola düşürecek! Nazan gibi kadınlar köyünüzün ahlakını bozacak!" diyerek köylülerin zihnini bulandırdı. Kazım ağa da Mahmut'un bu söylemlerine destek verdi. "Bakın Mahmut Hoca doğru söylüyor, bu kadınlar köyümüzü mahvedecek. Eskiden her şey daha iyiydi, bunların köyümüzde yeri yok," diyerek köylüleri kışkırttı.
Gün geçtikçe Mahmut’un ve Kazım ağanın söylemleri köylüler arasında daha çok yankı buldu. Nazan'ın yenilikçi fikirleri ve Hüseyin'in hoşgörüsü bazı kesimleri rahatsız ediyordu. İnsanlar arasında şüphe ve korku yayıldı.
Bir gece, köy meydanında büyük bir yangın çıktı. Karanlığın ortasında yükselen alevler, köyü birdenbire aydınlattı. Alevlerin rüzgarla birlikte dans etmesi, gökyüzünü kızıl bir perdeyle kapladı. Panik içinde koşuşturan insanlar, dehşet ve korku dolu çığlıklarla çevreyi dolduruyordu.
Nazan, çocukların olduğu bir evin önünde, onları kurtarmak için mücadele ederken alevlerin sıcaklığını yüzünde hissediyordu. Kalbi hızla çarpıyor, nefesi daralıyordu. Zeynep, Nazan'a yardım etmek için yanına koştuğunda gözlerindeki korku ve kararlılık birbirine karışmıştı. Bir yandan yangının sıcaklığı, diğer yandan çocukları koruma içgüdüsüyle savaş veriyordu.
Ferhat, halkı sakinleştirmeye çalışırken çaresizliğin acısını yüreğinde hissediyordu. "Herkes toplansın! Panik yapmadan su taşıyalım!" diye bağırıyordu, ama sesini duyurmakta zorlanıyordu. İnsanların yüzlerindeki korku, çaresizlik ve dehşet her şeyin önüne geçiyordu.
Hüseyin ise yangını söndürmek için su taşıyan gençlere yardım ediyordu. Dualar mırıldanarak, Allah'tan yardım istiyordu. "Bu bir imtihan kardeşlerim, sabırlı olun!" diye sesleniyordu insanlara. Mahmut ise yangının ortasında, yangının ilahi bir ceza olduğunu söyleyerek halkı kışkırtmaya devam ediyordu. Bu, insanların zihninde korkunun ve kaosun daha da büyümesine neden oluyordu.
Yangının en trajik anı, Ali ve Emine’nin evlerinde mahsur kaldığı andı. Alevler evi sarmış, yaşlı çift kaçmaya çalışmış ama başarılı olamamıştı. Ali’nin yüzünde umutsuzluk, Emine’nin yüzünde ise acı dolu bir ifade vardı. Onların yanarak can vermesi, köyde derin bir acı ve yas bıraktı. Ali ve Emine, köyün yaşlı ve bilge çifti, alevler arasında hayatlarını kaybetmişti.
Yangın söndürüldüğünde, köyde büyük bir yıkım vardı. Nazan ve Zeynep ağır yaralanmıştı. Ferhat, yangını çıkaranların kim olduğunu araştırmaya başladı. Hüseyin ise halkı tekrar bir araya getirmek için çalışıyordu. Yangının ardında Mahmut’un ve Kazım ağanın parmağı olduğunu öğrenen Ferhat ve Hüseyin, onları jandarmaya teslim ettiler.
Ayvalı Köyü'nün sakinleri, yaşadıkları bu büyük trajediden sonra daha da kenetlendiler. Yangının sorumluları bulunup adalete teslim edildi. Nazan, yaralarına rağmen köyde kalmaya ve çocukları eğitmeye devam etti. Zeynep ise yaşadığı acıya rağmen Nazan'la birlikte köydeki kadınların daha güçlü olmasını sağladı.
Ferhat ve Hüseyin, köyün yeniden inşası için gece gündüz çalıştılar. Halkın birlikte çalışmasıyla Ayvalı Köyü yeniden canlandı. Ancak, bu trajedi hiç unutulmadı. Ali ve Emine’nin anısını yaşatmak için köy meydanına bir anıt dikildi. Köylüler, her yıl yangının yıldönümünde bir araya gelerek barış ve kardeşlik mesajlarını yenilediler.
Yangından geriye, Ali'nin bir tarafı yanmış sazı kalmıştı. Bu yanık saz, köy meydanındaki anıtın yanında sergilendi. Herkes için bu saz, Ali ve Emine'nin bilgelik dolu sözlerini ve şefkatlerini hatırlatan bir sembol oldu.
Ayvalı Köyü, yaşadığı bu büyük trajediye rağmen ayakta kaldı. İnsanlar, birlik ve beraberlik içinde çalışarak köylerini yeniden inşa ettiler. Nazan, Ferhat, Zeynep ve Hüseyin, bu trajediden ders çıkararak köylerini daha da güçlü bir yer haline getirdiler. Ali ve Emine’nin anısı, köydeki herkesin kalbinde yaşamaya devam etti.
Yorumlar
Yorum Gönder