Sapkın

Köyün en eski ve en ilginç evlerinden biri olan o terk edilmiş bina, uzun zamandır kimsenin yaklaşmadığı bir yerdi. Yüksek, gotik tarzdaki pencereleri ve çatısından sarkan sarmaşıklarla neredeyse canlı gibi görünen bu ev, karanlık hikayelere ev sahipliği yapıyordu. Köylüler buranın lanetli olduğuna inanıyordu. Ancak genç Ecevit, bu tür söylentilere kulak asmayan cesur bir delikanlıydı.

Ecevit, köyün girişindeki derme çatma kafede otururken, arkadaşlarıyla bu efsaneler hakkında konuşmaya başladı. Herkesin yüzünde korku ve merak karışımı bir ifade vardı. "Ecevit, sen bu kadar cesursan, git ve o evde bir gece geçir," dedi arkadaşlarından biri meydan okurcasına.

Ecevit, bir an düşündü ve ardından kararlı bir şekilde başını salladı. "Tamam," dedi. "Bu gece orada kalacağım ve ne olduğunu size anlatacağım." Arkadaşları şaşkınlıkla bakarken, Ecevit kalktı ve hazırlık yapmaya başladı.

Gece yarısı olduğunda, Ecevit elinde bir fener ve bir sırt çantasıyla eski evin kapısına geldi. Kapı, yılların birikimiyle gıcırdayarak açıldı. İçeri adım attığında, havada ağır bir toz kokusu ve geçmişin izleri vardı. Evin içi karanlık ve soğuktu ama Ecevit kendini cesur hissetmeye devam etti.

Odaların birinde, eski bir günlük buldu. Günlük, Yalvaç adında bir adam tarafından yazılmıştı. Yalvaç, köyde yaşayan ve sapkın fikirleriyle tanınan biriydi. Günlükte yazılanlar, köylülerin korkularını doğrular nitelikteydi. Yalvaç, doğaüstü varlıklarla iletişim kurduğunu ve köyü korumak için onların gücünü kullanmaya çalıştığını yazmıştı.

Ecevit, günlüğü okurken birden kapı aniden çarparak kapandı. Fenerin ışığı titredi ve odanın içinde soğuk bir rüzgar dolaşmaya başladı. Ecevit, korkusunu bastırarak, "Kim var orada?" diye seslendi. Cevap gelmedi. Ancak Ecevit, yalnız olmadığını hissetti.

Bir anda, duvarda asılı olan eski bir portre gözlerine çarptı. Portredeki adam, Yalvaç’tı. Gözleri sanki Ecevit’i izliyormuş gibi canlıydı. Ecevit, bu gözlerin derinliklerinde bir hikaye saklandığını hissetti. Ansızın portreden çıkan bir ses duydu: "Neden buradasın?"

Ecevit, şaşkınlıkla geri çekildi ama kendini toparlayarak, "Sadece buranın hikayesini öğrenmek istiyorum," dedi. Ses, bir süre sessiz kaldı, sonra yeniden konuştu: "Eğer gerçekten öğrenmek istiyorsan, tüm gece burada kalmalısın. Ancak dikkatli ol, çünkü bu ev sırlarını korur ve her geleni kabul etmez."

Gece boyunca Ecevit, evin her köşesini keşfetmeye devam etti. Her odada farklı bir hikaye, farklı bir sır vardı. Bazı odalar, Yalvaç’ın yaptığı ritüellerin izlerini taşırken, bazıları ise köylülerin korkularını yansıtan karanlık gölgelerle doluydu.

Sabaha karşı, Ecevit, evin çatı katında eski bir sandık buldu. Sandığın içinde, Yalvaç’ın yaptığı anlaşmaları ve ritüel araçlarını içeren belgeler vardı. Yalvaç, köyü korumak adına karanlık güçlerle anlaşmalar yapmış, güç ve koruma karşılığında kendi ruhunu ve köydeki insanların kaderini riske atmıştı. 

Anlaşmaların detayları, onun günlüğünde ve çatı katında bulunan belgelerde saklıydı. Yalvaç’ın ritüelleri ve karanlık güçlerle iletişim kurma yöntemleri, köylülerin huzurunu ve güvenliğini sağlamak için olağanüstü çabalar içeriyordu ancak bu çabaların bedeli ağırdı.

Yalvaç, belirli aralıklarla karanlık güçlere kurbanlar sunmak zorundaydı. Bu kurbanlar genellikle köydeki hayvanlardan seçilirken, bazen bitkiler veya özel ritüel objeleri de kullanılıyordu. Ancak, bu ritüellerin en korkunç kısmı, zaman zaman insan ruhlarının da bu güçlere sunulması gerekliliğiydi. Yalvaç, köyü korumak için bazen hastalıklı veya yaşlı köylüleri seçmek zorunda kalıyordu.

Yalvaç, kendi ruhunu bu güçlere teslim etmeyi kabul etmişti. Bu, öldüğünde ruhunun huzur bulamayacağı ve sonsuz bir karanlıkta hapsolacağı anlamına geliyordu. Yalvaç, bu bedeli köyü koruma arzusuyla ödemeyi kabul etmişti.

Anlaşmanın bir parçası olarak, köyün genel huzuru ve refahı karanlık güçlerin insafına bırakılmıştı. Eğer ritüeller düzgün bir şekilde gerçekleştirilmezse veya Yalvaç’ın belirlediği kurallara uyulmazsa, köy büyük felaketlerle yüzleşmek zorunda kalıyordu. Bu, hastalıklar, kuraklık, doğal felaketler gibi çeşitli şekillerde kendini gösterebiliyordu.

Köylüler, Yalvaç’ın yaptığı ritüellerin farkında olmadan, sürekli bir huzursuzluk ve korku içinde yaşıyordu. Her ne kadar fiziksel olarak korunsa da, ruhsal olarak sürekli bir baskı altındaydılar. Rüyalarında karanlık varlıklar görmek, geceleri huzursuz uyanmak gibi durumlar sıradan hale gelmişti.

Karanlık güçler, zamanla daha fazla talepte bulunmaya başladı. İlk başta basit kurbanlar yeterliyken, zamanla daha karmaşık ve tehlikeli ritüeller talep ettiler. Bu, Yalvaç’ın üzerindeki baskıyı arttırdı ve köyün geleceğini daha da belirsiz hale getirdi.

Yalvaç, bu ritüelleri ve anlaşmaları sürdürebilmek için kendi ruhsal ve zihinsel sağlığını feda etti. Kendi iç huzurunu kaybetti ve zamanla deliliğe sürüklendi. Köylüler, onun garip davranışlarını ve tuhaf konuşmalarını fark etmeye başladı, ancak kimse gerçek nedeni tam olarak anlayamıyordu.

Yalvaç’ın yaptığı anlaşmalar ve ödediği bedeller, köyün uzun süre boyunca gölgeler altında yaşamasına neden olmuştu.

Gün doğduğunda, Ecevit, evden çıkarken artık eskisi gibi değildi. Köylülerin hikayelerinin ardındaki gerçeği öğrenmiş ve Yalvaç’ın sapkınlığının köyü nasıl etkilediğini anlamıştı.

Ecevit geri döndüğünde, arkadaşlarına ve köylüye öğrendiklerini anlattı. Artık köylüler, Yalvaç’ın sapkın fikirlerine değil, Ecevit’in getirdiği aydınlanmaya inanıyordu. 

Ecevit’in cesareti ve bilgelik arayışı, bu karanlık sırların açığa çıkmasına ve köylülerin gerçekleri öğrenmesine vesile oldu. Böylece, köyün kaderi değişmeye ve yeni bir umut doğmaya başladı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tersine Dünya

Kehanet

Kaderin Labirentinde