Nefesini Tut

Soğuk, karanlık bir geceydi. Ay ışığı ormanın içlerine kadar uzanıyor, yere düşen yaprakların arasında gölgeler oluşturuyordu. Emre, şehir hayatından bunalmış bir halde bu izbe kasabaya sığınmıştı. Hem dinlenmek hem de biraz kafa dağıtmak istiyordu. Kasabanın yerlileri, onun kalacağı ev hakkında pek konuşmuyor, gözlerini kaçırıyorlardı. Yine de Emre, eski bir dostu olan Kadir'in ısrarı üzerine bu eski, köhne evi kiralamıştı.

Evin dış cephesi, yılların izini taşıyan gri taşlarla kaplıydı. Pencereleri eskiydi ve camlar yer yer çatlamıştı. Ancak, Emre bu durumdan pek rahatsız olmamış, içindeki huzursuzluğu bastırarak evin kapısını açmıştı. İçeri girer girmez eski, küf kokusu burnuna çarpmıştı. Tozlu mobilyalar, örümcek ağları ve neredeyse kırılmaya yüz tutmuş tahta döşemeler ona garip bir şekilde çekici gelmişti. Yalnız kalmak istiyordu ve bu ev ona ihtiyacı olan sessizliği sunuyordu.

İlk gece, Emre evi keşfetmekle geçti. Bodrum katına inmeye cesaret edemese de üst katı dolaşmış, eski kitaplarla dolu bir kütüphane bulmuştu. Kitapların çoğu toz içindeydi ve bazıları o kadar eskiydi ki dokunmaya korkmuştu. Yine de, merakına yenik düşerek bir iki tanesini eline alıp incelemişti. Kitapların içinde, bu evin eski sahiplerine dair izler vardı. Tarih kitapları, eski romanlar ve en ilginci, el yazması günlükler.

Emre, yatağına yattığında saat gece yarısını geçmişti. Evin içi sessizdi; tek duyulan şey, rüzgarın pencerelere çarpmasıydı. Uykuya dalmak üzereyken, alt kattan gelen hafif bir tıkırtı sesiyle irkildi. Önce, rüzgarın bir şeyleri devirdiğini düşündü. Ancak ses kesilmeyince ve adım seslerine dönüştüğünde, Emre'nin içinde bir ürperti yükseldi. Yavaşça yataktan kalktı ve adımlarının sesini gizleyerek merdivenlere yöneldi.

Alt kata indiğinde, seslerin bodrumdan geldiğini fark etti. Karanlık koridorda ilerlerken, bodrum kapısının hafifçe aralık olduğunu gördü. Kapıya yaklaştıkça kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Nefesini tutarak kapıyı araladı ve karanlık bodruma bir adım attı.

Bodrum, beklediğinden daha büyüktü. Eski mobilyalar, kırık oyuncaklar ve kullanılamayacak kadar eski mutfak aletleriyle doluydu. Ancak dikkatini çeken asıl şey, odanın ortasında duran büyük bir sandıktı. Sandık, üzerine işlenmiş garip semboller ve zincirlerle kaplıydı. Emre, korkuyla karışık bir merakla sandığa yaklaştı. Tam dokunacakken, arkasında bir fısıltı duydu.

Fısıltı, sanki kulaklarının hemen dibinde yankılanıyordu. "Nefesini tut," diyordu ince, tüyler ürpertici bir ses. Emre, korkudan olduğu yerde kalakaldı. Nefesini tutarak arkasına döndüğünde, karanlığın içinden ona bakan iki parlak göz gördü. Gözler, adeta nefesini içiyormuş gibi ona kilitlenmişti. Emre, hareket edemiyordu; nefesi kesilmiş, kalbi duracak gibi olmuştu.

O an, bodrumun kapısı büyük bir gürültüyle kapandı. Emre, kapıya doğru koşmak istedi ama bacakları onu taşımıyordu. Gözler yavaşça ona doğru yaklaştı. Her adımda, Emre'nin nefesi biraz daha daralıyordu. Panikle sandığa döndü ve zincirleri çekip açmaya çalıştı. Sandığın kapağı aniden açıldığında, içinden yükselen karanlık bir duman bütün odayı kapladı.

Emre, nefes almak için çırpınıyor, fakat hava sanki ona inat, ciğerlerine dolmuyordu. O an, gözlerinin önünde geçmişe dair sahneler canlandı. Evin eski sahiplerinin yaşadığı korkunç olaylar, bodrumda yapılan karanlık ritüeller ve o sandığın içine hapsedilen kötülük. Gözleri kararmaya başlamışken, birden bire sandıktan çıkan bir el onu içine çekti.

Emre, son nefesini verirken fısıltı tekrar kulaklarında yankılandı: "Nefesini tut."

Sonrasında, ev tekrar sessizliğe büründü. Emre'nin kaybolduğunu kimse fark etmedi. Evin kapısı ardına kadar açık kaldı ve kasaba halkı, bu lanetli evin bir kurban daha aldığını biliyordu. Ancak kimse, Emre'nin yaşadıklarını öğrenemeyecekti. O ev, kasabanın karanlık sırrı olarak kalmaya devam edecekti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tersine Dünya

Kehanet

Kaderin Labirentinde